5 Şubat 2011 Cumartesi

Mezar taşları kimlik belgesi miydi?

Mezar taşları kimlik belgesi miydi?
Tarih - Tarihi Bilgiler

Antikite medeniyetlerde mezarlar uygarlığın ihtişamını göstermek için yapılırdı. Yunanlılar kuyu mezarları, Romalılar ve İskender imparatorluğu lahit mezarlar, Frigler timülüs mezarlar yapmışlardı. İlk defa Anadolu’da ahret inanışının bir gereği olarak Urartular mezarlarını ev biçiminde yapmışlardı. Hatta bu mezarların içinde kiler, tuvalet gibi kısımlarda bulunurdu.

Tarihin en ihtişamlı mezarlarını yapanlar ise Mısırlılardır. Mısırlılar, kralları adına ehramlar yaparak sırrı bugün dahi çözülemeyen mimari eserleri ine insanlık tarihi şahit olmuştur. Mısır’da Memluk hanedanına mensup olanların öldüklerinde yerli halk ile mezarlarının karıştırılmaması için bekçiler tutmuşlar, mezarlarının bakım işlerini onlara vermişlerdi. Kahire’de nüfusu 1.5 milyonu mezar şehri bu geleneğin bir yansıması olarak fakir insanların hayatlarını sürdürdüğü bir mekan haline dönüşmüştür.

Türklerde ise ilk toplu mezarlıkların Uygurlar döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Selçuklular Anadolu’ya geldiklerinde kurdukları yeni şehirlerde mezarlıkları şehir dışına yapmaya özen göstermişler, Rum ve ermeni mezarlarına dokunmamışlardı. Osmanlı Devleti’nde de mezarlıklar gündelik hayatın önemli bir bölümünü işgal etmiş, özellikle mezar taşları Osmanlı medeniyetinin önemli unsurlarından biri haline gelmiştir.

Bizans döneminde İstanbul büyük mezar alanlarına sahipti. Bu alanlardan biri Sultan Ahmet’ten Kumkapı’ya giden bölgede, diğer mezarlık alanı ise Yenikapı ve Fatih Camii’nin bulunduğu bölgedeydi. Fatih Camii ve Ayasofya’nın bahçesinde Bizans imparatorlarının mezarı vardı. Galata’nın sakinleri olan Cenevizlilerin mezarı ise bugünkü Arap Camii’nin bulunduğu yerdeydi. Venediklilerin hem Beşiktaş sırtlarında hem de Sirkeci garının bulunduğu yerde mezarlıkları vardı.

İstanbul’un fethinden sonra Müslümanlar mezarlarını Eyüp semtine ve Üsküdar’a yaptılar. Fatih döneminde bir köy olan Eyüp zamanla hem yerleşim yeri hem de Müslüman halkın ölülerinin defnedildiği yer olmuştur. Üsküdar’daki Karacaahmet’in Yavuz döneminden itibaren mezarlık olarak kullanıldığını görmekteyiz. Zamanla nüfusun artmasıyla bu mezarlıklara Göztepe Mezarlığı, Merkez Efendi mezarlığı, kartal baba mezarlığı ve Zincirlikuyu mezarlıkları da eklenmiştir.

Osmanlı’da mezar mimarisinden çok mezar taşlarının daha ehemmiyetli olduğu görülmektedir. Her mezarın mutlaka bir mezar taşı bulunmaktadır. Erkeklerin ve kadınların mezar taşları birbirinden farklıdır. Erkeklere ait mezar taşlarında, sarık, bere, kavuk gibi o döneme ait başlıkların silueti bulunurdu. Kişinin yaşarken uğraştığı meslek, hangi lonca ve tarikata bağlı olduğu belirtilirdi. İstanbul’da Mevlevilerin ve Bektaşilerin mezarları ayrı bir bölümde olurdu. Müderris olanların mezar taşında kavuk, tespih, kitap gibi simgelere rastlanır, berber olanların mezar taşlarında ise leğen ve ibrik bulunurdu. Askerse katıldığı savaşlar da yazılırdı.Ölüm nedeni yazılır, doğum ve ölüm tarihleri de verilirdi.

Osmanlı’da mezar taşları ölüden çok yaşayanlara yönelik bir mesaj niteliği taşırdı. Bu mezar taşlarından insanların nasıl bir hayat yaşadıkları anlatılır, gelecek nesillerin de bu bilgileri öğrenilmesi istenirdi. Ne yazık ki birkaç doktora çalışması dışında mezar taşlarının anlattığı tarih henüz kaleme alınamış, Mehmet Süreyya’nın yazdığı Sicil-i Osmani aşılamamıştır.

Dünya Bülteni

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder